Merak Et, Araştır, Hikayeleştir ve Paylaş

Yazan: Derin Altan

 

Cevaplarla değil, sorularla başladığımız bir yolculuktayız. Her şeyi bildiğimizi iddia etmiyoruz, fikirlerimiz kimsenin fikrinden üstün değil. Merkeziyetsiz teknolojileri birlikte kurcalamak, onları anlamaya çalışmak ve anlatmak istiyoruz.

Merkeziyetsiz yapıları ve kavramları irdelemek, kullanım alanlarını, mevcut hallerini ve geleceklerini incelemek, anlamlandırmak, hikayeleştirmek ve herkesle paylaşmak niyetindeyiz.

Yaklaşık 3000 yıl önce, Milet’te (bugünkü Aydın) Thales bir soru sordu: Her şeyin ortak ana maddesi neydi? Bu sorunun insanlık tarihinde yeri büyük. Temel ihtiyaçlarına bir faydası olmayacak (en azından o zaman baktıklarında öyleydi) bir soruydu bu, sadece bir anlamlandırma çabasıydı. Thales’in bu soruyu sormasından 3000 yıl sonra, filozofun adını alan bir teknoloji şirketinin ürettiği lazer, Mars’ta yalnız başına keşif yapmaya çalışan Curiosity robotunun yolunu aydınlatıyor.

Merak, şu anda bildiğimiz her şeyin arkasındaki itici güç.”- Celeste Kidd, University of Berkeley

Merak homo sapiens ailesindeki bireyler için çok özel bir yere sahip. Ivan Pavlov -tabii ki köpeklerle ilgili bir şey geliyor- gibi bilim insanları “Köpekler de merak eder!” diyor. Ancak bilim dünyasında, insanların çevresindeki objelere “Bu nedir, bu nedir?” şeklinde değil, içten bir anlamlandırma dürtüsüyle, psikolojilerinin altyapısını oluşturan bir merak duygusuyla yaklaştığına dair bir konsensüs sağlanıyor.

Merak denildiğinde ilk akla gelen isimler Afrika’daki savanalarını terk ederek dünyanın hemen her noktasını keşfeden insanlar, dünyanın çatısına ilk kez dokunan Tenzing Norgay ve Edmund Hillary, uzay adı verilen o boşluğu ilk kez tecrübe eden Yuri Gagarin olabilir. Ama merak sadece bu olmak zorunda değil… Merak aynı zamanda fiziksel sınırları olmayan, entelektüel bir keşif.

Filmi biraz geri saralım. Tam olarak Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden birkaç gün önce Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda balayına çıkmak gibi talihsiz bir tercih yapan ve sadece doğum yerinden dolayı tutuklanan Sırp bilim insanı Milutin Milankovitch, defterine şunları not ediyor: 

Arkamda ağır bir demir kapı kapandı. Yatağa oturdum ve çevreme baktım. Elimde bir çanta vardı. Çantadaysa aklımdaki kozmik sorun için hazırlamış olduğum ve çalışmaya başladığım yazılar. Hatta birkaç temiz kağıt bile vardı. Çalışmalarıma baktım, emektar kalemimi aldım ve yazmaya, hesap yapmaya başladım. Nerede olduğumun farkına vardığımdaysa gece yarısı olmuştu.”

Milankovitch bu tecrübesi sırasında Milankovitch döngüsünü hesaplıyor. Şu anda bilgisayarla bile hesaplaması oldukça zor ve komplike olan bu yüz binlerce yıllık gezegen döngüleri bugün astronomi ve iklim bilimi için çok önemli.

Merak ederek sorularla başladığımız yolculukta, araştırma yaptığımız kaynaklarla elimizde ufacık bir el feneriyle kapkaranlık bir çevreyi piksel piksel aydınlatıp, bu deneyimlerimizi oturtmaya çalışıyoruz. Aslında bu da çevremizi anlamlandırma çabamızın bir özeti.

Son 15 yılda en çok anlamlandırmaya çalıştığımız şeylerden biri de silikon çipler ve fiber optik kablolarla hepimizi (ve hatta IoT kapsamında ‘şeyleri’) birbirine bağlayan ağı kullanan blokzincir teknolojileri ve onun nimetleri.

Kriptoparaların doğumunda bile belki hiçbir zaman tatmin edemeyeceğimiz bir merak yatıyor. Kim bu Satoshi Nakomoto? Artık bilemeyeceğimizi kabullendiğimiz bu soru, merkeziyetsiz teknolojilere giriş sürecinde hala en popüler soru işareti. Benim bütün blockzincir teknolojileriyle ilgili en sevdiğim nokta işte bu küçük detay. Hiçbir zaman kesin cevabını alamayacağımız bir soru, hepimizin ortak noktası.

Web3 sana ne sunuyor?

Blokzincir, merkeziyetsiz teknolojiler, Web3 ve kriptoparalar, neredeyse her gün, merak ve araştırma duygusunu bir ömür boyunca tatmin edebilecek kadar veri üretiyor. Hele bir de bu hareketin neredeyse her zaman ‘açık kaynak’ konseptini kalpten benimseme olayı var ki, bu da işi tadından yenmez hale getiriyor. Teknik bilgi seviyen ne olursa olsun seni tatmin edebilecek bilgi internette mevcut. “Ben sosyalciyim.” dersen de aradığını bulabiliyorsun, kuantum bilgisayar inşasında çalışıyorsan da kaynak kodlarına erişip eğlenebiliyorsun…

Tek yapman gereken doğru el fenerini seçmek ve anlamlandırma macerasında mantıklı bir kurgu elde edene kadar el fenerini elden bırakmadan çevrende gezdirmek.

Bu hikayede bizi biz yapan özelliklerden tek dokunacağımız nokta 'meraklı olmak’ değil. Belki de meraktan çok daha derin bir insani özellik olan hikayeler. Yarattığımız kurgusal hikayelere inanarak ve güvenerek toplumsal yapılar oluşturuyoruz (para, şirketler), farklı toplulukların masallarında ve hikayelerinde o bölgenin kültürlerini keşfedip anlayabiliyoruz. Yazının bulunmadığı zamanlarda bile hikayelerin, masalların kültürel mirasın ve kadim bilgilerin farklı nesiller arasında aktarılması için kullanıldığını biliyoruz. İşte bu yüzden insan beyninin kimyasal yapısı ve nörolojik yapısının gelişimi hikayelerle birlikte bir bellek kazanıyor. Bu yüzden hikayeler, tek başına verilen bilgilere göre 22 kat daha iyi hatırlanıyor. Hikayeler, özellikle de duygusal açıdan bağlantı kurabildiklerimiz hafızada yer ediyor, iz bırakıyor. 

Tüm buradan bakınca aslında Merkezsiz için yol haritası belli:

Merak ettiklerimizi araştırmak, 

Araştırdıkça yeni merak edecek konular bulmak, 

Bunları hikayeleştirmek, 

Açık kaynak prensibiyle bunları herkesle paylaşmak, 

Sıfırdan başlayıp, tüm adımları tekrar etmek. 

Previous
Previous

Röportaj: Hagia Project

Next
Next

Ben Hiç Paris’e Gittim Mi?*