Odak: Blokzincirler Doğa Dostu Mu?

Yazar: Görkem Bereket

 

Blokzincir ve web3 ekosistemiyle pek alakası olmayan arkadaşlarımla konuşurken, blokzincirlerin doğaya olan etkisi ve enerji tüketimleri sık sık masaya gelen bir konu. Zira hemen her sefer sitemkar bir dille eleştirilen bu mesele haksız bir serzeniş de sayılmaz. 

Örneğin, kripto paraların sürdürülebilirliği üzerine raporlar hazırlayan Digiconomist’e göre Bitcoin madenciliği geçtiğimiz sene içerisinde Yunanistan kadar karbon salınımı gerçekleştirdi ve Norveç kadar elektrik tüketti. Hem de tek başına. Tek bir Bitcoin işleminin karbon salınımı ise 129 bin saat Youtube videosu izlemeye ya da 1.8 milyon VISA kart alışverişine denk geliyor. Bu kadar enerji tüketmesinin temelleri, işlemleri zorlu algoritmalarla çözdürerek ağa katılan aktörlerin ‘iyi’ (zincire olumlu etki yapacak davranışlar sergilemelerini teşvik etmek. Yani bu algoritmaları çözüp, zincir üzerinde sahtekarlık yapabilmek için çok çok gelişmiş pahalı bir sisteme ihtiyaç duyuluyor. Bu da Bitcoin madenciliği yapıp kripto para kazanmayı, sistemi hacklemekten daha karlı bir hale getiriyor. Böylece bu model enerji tüketiminin oldukça yoğunlaştığı bir sisteme evriliyor. Bu sisteme ise Proof of Work (emek ispatı) deniyor. Yani ne kadar çok emek o kadar çok kazanç. Emek ise sayımsal güç (computational power) anlamına geliyor.

Şu an pazar payı olarak en büyük ikinci blokzincir olan Ethereum da, Bitcoin’i takip ederek aynı sistemle yola çıkmıştı. Fakat Eylül 2022’de Proof of Work sisteminden Proof of Stake’e geçerek enerji tüketimini neredeyse %99,99 düşürdü. Daha da elle tutulur bir örnek olarak Eyfel Kulesi’nin küçük bir legoya dönüştüğünü hayal edebilirsiniz. 

Proof of Stake (pay ispatı), Proof of Work’ün tersine oldukça düşük enerjiye ihtiyaç duyuyor. Burada madenciler ellerindeki token’ı (bu örnekte Ethereum), zincir üzerine bağlıyor. Ne kadar çok token bağlarsa zincir üzerindeki işlemlerden o kadar kazanıyor. Zincir üzerindeki verilerin doğrulayıcılar tarafından onaylanması basit bir anlatımla bu şekilde gerçekleşiyor. Bugün Ethereum’un yıllık enerji tüketimi 50 binlik Faroe Adaları’na, karbon ayak izi ise 6.8 kilometre karelik Gibraltar’a eşit. Bu da Ethereum’un geleceği ve kitlesel olarak benimsenmesi açısından çok önemli. Zira blokzincir skeptiklerinin birçoğu için ekolojik kaygılar rafa kalktı gibi. Ethereum ekosistemi şimdiden geçmişe verilen zararları karşılamak için yola çıktı bile. Ethereum4Climate organizasyonu retrospektif enerji tüketimi hesaplayarak zinciri karbon negatif bir teknolojiye dönüştürmeyi hedefliyor. Berlin Blockchain Week sırasında tanıştığımız ekibin henüz aktif bir websitesi ya da sosyal medya hesabı olmasa da yakında isimlerini duyacağınızdan eminiz. Bütün bunlara ek olarak Ethereum ekosisteminde kurulan yenileyici finans projeleri (regenerative finance - ReFi), tedarik zinciri çözümleri, token yönetişim biçimleriyle organize olan iklim aktivizmi DAO’ları blokzincirlerin nasıl pozitif etki ve negatif karbon salınımıyla çalışabileceğini çok yakında kanıtlayabilirler.

Karbon salınımı ve enerji tüketimi aslında olayın tek bir yönü. Sürdürülebilirlik oldukça karmaşık bir konu ve birçok açıdan yaklaşım gerektiriyor. Örneğin Digiconomist’e göre Bitcoin madencilerinin yıllık yarattığı elektronik atıklar, Hollanda’nın ufak boyutlu bilgi işlem çöplerine eşit. Zira yeni Bitcoin’ler çıkarıldıkça algoritma daha da zorlaşıyor ve geride kalan senede kullanılan ekipmanların yenilenmesi ve daha güçlü işlemcilerle çalışması gerekiyor. Bu da atık sirkülasyonunu arttırıyor. Bugün bir Bitcoin işlemi bir iPhone çöpe atmakla aynı etkiyi yaratıyor. Bütün bu atıkların yarattığı zararlar ise gezegene yükleniyor. Uzmanlara göre doğaya verdiği zarar yeterince fiyatlanmıyor; yani Ethereum örneğindeki gibi Bitcoin’in yarattığı negatif etkileri karşılayan bir mekanizma yok. Ne var ki Ethereum madencileri Ethereum’un Proof of Work’ten Proof of Stake mekanizmasına geçişine pek sevinmediler. Madencilerin %80’i bu güncelleme sonrası fişi çektiler. Ellerinde kalan yüksek teknoloji işlemcilere ne olacağı ise bir soru işareti. Bitcoin’deki yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan madenciler, doğa dostu bir yaklaşım izlediklerini iddia ediyorlar. Tabii buraya aktarılan elektrik fabrikalara, evlere ulaşmadığı için bir fark yarattıklarını söylemek zor.

Ethereum, Proof of Stake mekanizmasına geçmeden çok önce birçok blokzincir bu teknolojiyi kullanmaya başlamıştı. Proof of Stake, 2012 yılında, Ethereum’un başlangıcından bir sene önce Peercoin tarafından geliştirildi. Şu an Celo, Algorand, Tezos, Cardano, Avalanche, Polkadot, Solana, Tron ve EOS gibi önde gelen hemen her blokzincir sistemi kullanıyor. Burada Celo’ya, Algorand’a ve Tezos’a ayrı bir parantez de açmak gerekiyor. Algorand sadece Proof of Stake kullanarak enerji tüketimini düşük tutmakla kalmıyor, kendisi aynı zamanda karbon negatif olmak için adım atan ilk zincir. Geniş bir sürdürülebilirlik programı mevcut. Birçok çevre örgütüyle ortak çalışıyor. Tezos ise karbon salınımını şeffaf bir şekilde her sene raporluyor. Geçtiğimiz sene bıraktığı karbon ayak izi 17 insanın senelik karbon ayak izine denk. Karbon negatif olmak için bağlılık beyanında bulunan bir diğer zincir Celo, ağırlıklı olarak yenileyici finans (ReFi), etki yaratımı ve yerel ekonomiler üzerine yoğunlaşıyor. Güney Amerika ve Afrika’da birçok çevre projesine imza attı.

Yazıya başlarken kendime sorduğum soruya geri dönüyorum: Blokzincirler doğa dostu mu? Eldeki verilere bakınca hem evet hem hayır diyebiliyorum. Çünkü sürdürülebilirlik ve pozitif etki çok kapsamlı bir konu. Ekosistemin paydaşlarıyla yaptığımız sohbetlerde, “Keşke dünya biraz buraya kulak verse de bu parlak beyinlere daha büyük şanslar tanınsa.” diyorum. Zira akademik olarak iklim ve sürdürülebilirlik alanından gelen biri olarak ekolojik problemlere bu kadar kafa yorup, bir şeyleri düzeltmeye çalışan başka bir kavme tanık olmadım.

Previous
Previous

Odak: ‘İyilik İçin Blokzincir’ Prensipleri (Var Mı?)

Next
Next

Odak: DeSci da Nesi?