Odak: Blokzincir | Blokzincirler Şehir Olsaydı? Ethereum

Yazar: Görkem Bereket

 

Blokzincirleri birer şehir olarak betimliyoruz.

Bir teknolojinin nasıl işlediğini anlatmak güç bir iş. Anlamak da öyle. Fakat şuna dikkat çekmek istiyorum: Ağırlıkları iki bin ton ile 20 bin ton arası değişen yolcu vapurlarının su üstünde batmadan nasıl durduğunu açıklarken -birçoğumuz belki fizik formülleriyle açıklayamasa bile- kaldırma kuvvetinden bahsedecektir. İlkokuldan beri taşıdığımız bazı enformasyonlarla ya da malumatlarla ve hayatta edindiğimiz tecrübelerle bir teknolojiyi kavrama ya da bilme yetisine erişiyoruz.

Kavrayış araştırmacısı akademisyeni Karl Wiig, malumat ve bilgi arasındaki farkı ortaya koyarken, enformasyonu, ‘bir kavramı ya da olguyu tanımlamak için organize olan bulgu ve gerçekler’ olarak tanımlıyor. Bilgi ise malumatları perspektif, fikir, konsept gibi subjektif değerlerle harmanlıyor ve teorilerin önünü açıyor. 

Teknik açıklamaları daha fazla uzatmadan asıl konumuza geçiyorum. Haseeb Qureshi tarafından birtakım malumatlarla oya gibi işlenen bir analoji üzerinden farklı blokzincirler arasındaki farklılıkları anlatmaya çalışacağım.

Haseeb Qureshi, eski bir poker oyuncusu, yazılım mühendisi ve birçok büyük blokzincir şirketinin yatırımcısı Dragonfly Capital’in yönetici ortağı. Çevresindekilere blokzincirleri basit bir dille anlatmak için etkili bir yöntem geliştirdi. Kendisi, blokzincirleri şehirlere benzetiyor. Qureshi’nin Ocak 2022’de kişisel blog’unda yazdığı ve bir podcast’te geliştirdiği bu benzetmeleri temel alarak, örnekleri yerelleştirip, üstüne kendi bilgi deneyimlerimi ekleyeceğim.

Ethereum = Manhattan

Qureshi, Ethereum’u New York - Manhattan’a benzetiyor. Manhattan gibi herkes Ethereum’dan şikayet ediyor: “Pahalı, yavaş ve genellikle sıkışık”. Manhattan eski bir altyapıya sahip olduğundan onu geliştirmek artık çok mümkün değil. Eğer çok eskilerden bir köşebaşını tutmadıysanız şu sıralar sadece çok zenginler yaşayabiliyor. Bütün büyük bankalar, milyarderler, en hip markalar ve ünlüler burada. Ethereum için de aynı şeyi söylemek mümkün: En büyük merkeziyetsiz finans protokollerine, en fazla kilitli toplam değere, en hip DAO’lara ve NFT’lera ev sahipliği yapıyor. Diğer taraftan, burada herkese yeteri kadar yer olmadığı için yeni bir şeyler almak ve başlatmak oldukça maliyetli. Ne var ki, “Büyük bir banka açıp globalde oynayacağım ve prestijli bir marka yaratacağım.” diyorsanız Manhattan’da şube açmaktan başka şansınız da yok gibi. Ethereum saydığım bütün bu sebeplerden dolayı sanki İstanbul’un Etiler ya da Levent gibi mahallelerini andırıyor. Çiftçilere kredi veren yerel bir bankaysanız burada yer almanıza gerek yok; fazla maliyetli. Fakat ülke çapında finansal marketlerde oynayan büyük bir aktör olacaksanız, bir ya da birkaç plazada ofisinizin olması yararınıza…

Tamam, Levent sıkışık. Daha fazla inşa edilecek alan kalmadı ve herkes burada olmak istiyor. Blokzincirler bu durumda üç yöntem kullanıyor; rollup teknolojileri, birlikte işlerlik sunan ağlar (interoperability networks) ya da tamamıyla yeni bir zincir.

Şehrin katmanlarına iniyoruz. 

Şimdi çok karşılaştığımız bir kavramı açıklamaya çalışacağım. Daha önce L1 (Layer 1) ve L2 (Layer 2) blokzincirleri duymuş olmalısınız, duymadıysanız da karşınıza sık sık çıkabileceğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Layer 1, Ethereum. Burası şehrin tabanı, metrolar, kanalizasyon sistemleri, şu boruları, elektrik kabloları, yollar, köprüler buralardan geçiyor. Burası şehrin altyapısı. Layer 2 ise,  rollup teknolojileri* oluyor. Taban olarak Ethereum’u kullanıp, onun üstüne inşa ediyor ve böylece yeni projelere yer açıyor.

Rollup teknolojileri, Levent’ten yükselen gökdelenlere benziyor. İnşa edecek yer kalmadığında o zincirin üstüne yeni bir katman ekleyerek yükseltmeye başlıyorsunuz. Böylece aynı alana daha fazla insan sığabiliyor. Ne var ki dikey genişlemenin de birtakım kısıtlamaları var. Mesela, gökdelenin yüksekliği. Ayrıca tabanda yaşanan yoğunluktan kaçamıyorsunuz. Eğer başka bir gökdelende çalışan bir arkadaşımı ziyaret etmek isteseydim, asansörle aşağı iner, bir taksiyle o trafiğe girer ve asansörle yukarı çıkıp onun katına giderdim. Evet, rollup teknolojileri daha efektif bir çözüm sunuyor fakat bazı asli problemleri çözemiyor.

Gelecek hafta bu yazının devamında diğer blokzincirlere ve birlikte işlerlik sunan ağlara göz atacağız. Bu sırada siz hangi şehrin hangi blokzinciri çağrıştırdığını düşünüyorsanız ya da benim kullandığım benzetmeleri yanlış buluyorsanız lütfen gorkem@merkezsiz.com adresinden ulaşın. Gözünüz bültende olsun, sağlıcakla!

Previous
Previous

Merkezsiz Seçkisi: Podcast’ler

Next
Next

Röportaj: Alp Ergin | PrimeDAO