#3 Web3 ve Yönetişim

Yazı: Duygu Kambur

Seçimin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Demokrasi, temsiliyet, vatandaşlık ve insan hakları gibi yaşam standartlarımızı doğrudan etkileyen birçok toplumsal konu ile haftalarca, aylarca hemhal olduk. Web3’ün toplumsal, sosyal, kültürel, ekolojik konularla nasıl kesiştiğini anlamaya ve bu kapsamda içerikler üretmeye çalışan bir yapı olarak seçimler bizim de gündemimizdeydi. “Nasıl yönetilen bir toplumun parçası olmak isteriz ve Web3’ün merkeziyetsizlik ve şeffaflık vaadinin vücut bulmuş en önemli sistemlerinden biri olan DAO’ların (Decentralized Autonomous Organizations - Merkeziyetsiz Otonom Organizasyonlar) burada bir rolü olabilir mi?” sorusu aklımızda dönmeye başladı. 

Böylesine katmanlı bir soruya ortak akıl ile cevap bulmak istedik. O sebeple, iki seçim arasında, d:pact topluluğuna “hadi buluşalım” çağrısı yaparak 24 Mayıs’ta Postane’de bir araya geldik. Paribu Hub desteğiyle hayata geçirdiğimiz d:pact’in üçüncü buluşmasında “DAO’lar ve blokzincir teknolojisi, yerel ve ulusal ölçekte yönetim yapılanması ve süreçlerine nasıl katkı sağlayabilir?” sorusunu odağımıza aldık.

Buluşmada, siyaset, sosyoloji, matematik, yazılım, tasarım, sanat, pazarlama, sivil toplum, iletişim, strateji gibi alanlardan gelen katılımcıların yanı sıra yine her buluşmamızda olduğu gibi konunun çerçevesini çizerek tartışmayı ateşleyen iki konuşmacımız da vardı: Gülşen Doğan ve Doruk İşmen. İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) ‘un parçası olan siyaset bilimci ve araştırmacı Gülşen Doğan, demokrasi modelleri ve yönetişim sistemleri, yerel ve ulusal yönetimlere dair bilgi ve perspektif vermek için aramızdaydı. dYdX Foundation ülke lideri ve Lytera’nın kurucusu Doruk İşmen ise dYdX Foundation’ın DAO yapılanması sürecinin de yürütücülerinden olması ile birlikte sahadan taze içgörülerle DAO’lara dair bilgi ve deneyimlerini aktardı. Katılımcı topluluk ise kendi bilgi ve deneyimlerini de dahil ederek soru ve yorumlarıyla bu iki konuşma arasındaki derin bağları kurmaya çalıştı. Bu yazıda, demokrasi ve DAO’ların tanımı ve tarihsel gelişiminin kısa bir özetini; her iki konu arasındaki imkan ve kısıtlara dair d:pact topluluğunun tartışmasından ortaya çıkardığımız içgörüleri bulacaksın. Gerçekten de ülke yönetiminin herhangi bir noktasında DAO ya da blokzincir teknolojisinden faydalanabilir miyiz?

Demokrasi nedir?

Gülşen, sevdiği bir söz olan “Demokrasi tamamlanmamış bir yolculuktur” sözüyle konuşmasına başlıyor. Bir konsensus olmasa da demokrasi en temelde halkın egemenliği demek. 

Tarihsel gelişimine baktığımızda demokrasi kavramı ilk olarak Antik Yunan’da yöneten ve yönetilenlerin arasındaki ilişkinin tanımlanmaya başlanması ile doğuyor. Ardından Roma İmparatorluğu döneminde yurttaşlık kavramı bu tartışmalara ekleniyor. 1215 yılında İngiltere’de Magna Carta Sözleşmesi ile birlikte kralın, hukukun ve yasaların üstünde olmadığı anlayışı önem kazanıyor. 1789 yılında Fransız Devrimi ile de adalet, eşitlik, özgürlük gibi insan hakları demokrasi ile ilintilenmeye başlıyor. Günümüze kadar farklı ideolojilerin demokrasi kavramına yön vermesiyle minimalist, maksimalist, dolaylı, doğrudan, temsili, neoliberal, komüniteryan gibi çeşitli demokrasi yaklaşım ve modelleri ortaya çıkıyor. 

Gülşen kısaca tüm modellere değindikten sonra doğrudan demokrasinin, demokrasinin ülküsel anlamına en yakın olan hâli olduğunu söylüyor. Doğrudan demokrasi, halkın egemenliğini bizzat ve doğrudan doğruya kullandığı demokrasi türü. Doğrudan demokrasinin ideale en yakın olan biçimi ise katılımcı demokrasi. Katılımcı demokrasi, kamuyla özel alan arasında bir geçişkenlik, bir köprü görevi kurması için sivil topluma ağırlık veren bir anlayış. 

Katılımcı demokrasi, oy vermenin dışında vatandaşların sivil toplum olarak kendileri yerine karar alan iktidarların, siyasilerin üzerinde bir hak sahibi olmasına dayanıyor. Demokrasi ile yönetilen ülkelerin farklı ideolojik dinamikleri, sivil toplumun gelişmişlik seviyesini ve buna bağlı olarak ne kadar katılımcı demokrasi modeline sahip olduklarını belirliyor. 

Türkiye’ye demokrasi tarihine geldiğimizde ise Gülşen,Türkiye’nin demokratikleşme sürecine geç başladığı ve devlet merkezli bir modernleşme ile ilerlediğini söylüyor. Katılımcı demokrasinin önemli bir göstergesi olan sivil toplumun; 80’lerin sonuna doğru bu merkez ve çevre arasındaki gerilime karşılık gelişmeye ve 90’ların başındaki AB uyum süreçleri ile güçlenmeye başladığını söylüyor. Ve tabii hiçbirimize yeni bir bilgi olmayan tespiti paylaşıyor, son 10 yıldır gerileyen bir demokrasi modeli içindeyiz. Gülşen bu gerileme trendinin dünya genelinde de gözlemlendiğini ekliyor. Dijitalleşme, iklim, göç, artan sosyoekonomik eşitsizliklerin, demokrasinin geleceğini nasıl etkileyeceğini siyasi araştırmacılar ve teorisyenlerin sadece yerel değil küresel ölçekte tartıştığını paylaşıyor. 

Tüm bu gidişatı gerileme olarak okuyup kenara çekilmek yerine sistemin kendisini geliştirmesi için fırsat olarak da görebileceğimizi vurguluyor ve Açlık Oyunları’ndaki Effie Trinket karakterinden alıntılıyor: “You know everything old can be made new again…like democracy (Eski olan her şey yenilenebilir…demokrasi gibi)

DAO nedir?

Doruk da paylaşımlarına DAO’ların tanımı ve uygulanma biçiminde bir konsensusun olmadığını söyleyerek başlıyor. DAO'lar ilk kez 2013 yılında BitShares’in kurucusu Daniel Larimer tarafından "internet üzerinde yaşayan ve insan müdahalesinden bağımsız olarak faaliyet gösteren yeni bir organizasyon türü" olarak tanımlanıyor. Daha özet bir ifade ile, DAO’lar blokzincir üzerinde akıllı sözleşmeler ile yönetilen organizasyonlar, topluluklar. DAO’ların yönetim ve operasyonları, DAO’ların karar verdiği prensip ve yöntemler doğrultusunda oluşturulan akıllı sözleşmelerde yazılı. Akıllı sözleşmelerse, belirlenen komutlara göre belli işlevleri yerine getiren bilgisayar kodları bütünü. 

Doruk’un da paylaştığı gibi DAO oluşturma konusunda dikkat çeken ilk girişim, Ethereum üzerinde başlatılan "The DAO" projesi. Merkeziyetsiz bir risk sermayesi fonu oluşturmayı hedefleyen The DAO, token satışıyla önemli bir miktar fon toplamış olsa da akıllı sözlemesindeki bir güvenlik açığından dolayı büyük bir hack saldırısına maruz kalarak fonlarının büyük bir kısmını kaybediyor. Bu saldırı, Ethereum topluluğunu Ethereum blokzincirinin bir hard fork'unu başlatmaya yönlendiriyor ve Ethereum (ETH) ve Ethereum Classic (ETC) olmak üzere iki ayrı zincir oluşturuluyor. Ekosistemde büyük yankı uyandıran hack saldırısına rağmen DAO'lara ilgi artmaya devam ediyor. 2017’de ICO'ların (Initial Coin Offering - İlk Dijital Para Arzı ) yükselişi, blokzincir teknolojisinin fon toplama ve yönetişim amaçlarıyla kullanlmasının artmasını ve buna bağlı olarak DAO kavramının daha fazla dikkat çekmeye başlamasını sağlıyor. 2020’deki DeFi (Decentralized Finance - Merkeziyetsiz Finans) çılgınlığı ise kredi verme, ticaret ve likidite sağlama gibi finansal hizmetlere odaklanan çeşitli DAO'ların ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu DAO'lar, akıllı sözleşmeleri kullanarak finansal işlemleri otomatikleştiriyor ve kullanıcılarına geleneksel finansal kurumlara alternatif merkeziyetsiz çözümler sunmaya başlıyor. 

Finansal motivasyonlarla bir araya gelmiş toplulukların ya da finansal ürünler geliştiren organizasyonların denemeye başladığı DAO’lar, Doruk’un da altını çizdiği gibi hala gelişim sürecinde. Henüz “başarı”yı tam olarak tanımlayabileceğimiz kriterler ve örnekler tam olarak oluşmadı. Yönetişim modelleri ve karar alma süreçleri, farklı zincirler arası etkileşim imkanı ve ölçeklenebilirlik konuları DAO’lar evrimi ile ilgili ortaya çıkan en önemli tartışma başlıkları.  

DAO’ların ülke yönetiminde nasıl bir karşılığı olabilir? 

Demokrasi modelleri ve yaklaşımları ile DAO’lara dair temel düzeyde bilgilerin paylaşımı ardından bizi bir araya getiren soruya odaklanıyoruz. Web3’ün merkeziyetsizlikle, şeffaflıkla, ilerici bir toplum olabilmekle ilgili en önemli vaatlerinden biri olan DAO’lar ve ideal demokrasi ülküsüne en yakın olan katılımcı demokrasi modeli birbiri ile nasıl kesişiyor? Bir araya gelen d:pact topluluğu olarak iki konu arasındaki kritik noktaları şu şekilde belirledik. 

1- Oy verme hakkının biricikliğinin ve garantisinin sağlanması

DAO yaklaşımı, yerel ya da ulusal yönetim gibi toplumsal bir amaç için uygulandığında oy verme hakkının biricikliğinin ve garantisinin sağlanması gerekiyor. Bu da DAO üyelerinin kimliklerinin tespitini gerektiriyor. Örneğin tek bir kişinin farklı cüzdan adresleri ile sisteme dahil olabilmesinin önüne geçilebilmeli, yani kimlik doğrulaması yapılabilmeli. “Soulbond NFT’ler”, “Proof of Humanity”, “Worldcoin” gibi son dönemlerde gelişmiş sistemler DAO’larda kimlik doğrulama için kullanılabilir. 

  • Soulbound NFT: Mayıs 2022'de Ethereum'un kurucu ortağı Vitalik Buterin, ekonomist Eric Glen Weyl ve avukat Puja Ohlhaver, NFT'lerin ve bazı merkeziyetsiz yapıların kısıtlarını aşmak için soulbound NFT’leri (SBT), bir çözüm yöntemi olarak önerdiler. SBT’leri birinin kimliğini ve Web3'teki başarılarını temsil etmeye yardımcı olabilecek, devredilemez NFT'ler olarak tanımlıyorlar.

  • Proof of Humanity: Proof of Humanity, Kleros tarafından geliştirilen blokzincir tabanlı bir doğrulama protokolü ve kayıt defteri. Proof of Humanity'de insanlar profillerini kaydedebiliyor, başkalarının güvenilirliğini ispatlayabiliyor ve şüpheli kullanıcılar hakkında tespit yapabiliyorlar.

  • Worldcoin: OpenAI’in CEO’su Sam Altman’ın kurucu ortaklarından olduğu Worldcoin, token dağıtımındaproof of personhood” protokolüne dayanıyor. Bu protokol, alıcının irislerinin biyometrik taramasına ve daha sonra bu taramanın devlet tarafından verilen herhangi bir kimlikle eşleştirilip doğrulanmasını içeriyor. 

Kimlik doğrulama ve biricik kimlikler yaratılması için bu sistemler konuşulmaya, denenmeye başlanmış olsa da bu sistemler de kendi içinde ayrı tartışmaları taşıyor. Web3’ün ethosu olan, anonim kalabilme, dijital kimliğin ile özgürce finansal ve sosyal aktivitelerde bulunabilme, aracı kurumlara ihtiyaç duymadan hareket edebilme gibi vaadleri ile ters düştüğü için Web3 ekosisteminde ters tepkiler de alıyor. Ayrıca bu sistemler de hala dolandırıcılığa ve manipülasyona açık. Örneğin, AI temelli blokzincir odaklı haber ve analiz platformu olan Blockbeat’in iddiasına göre, karaborsada Kamboçya, Kenya gibi ülkelerden insanların irisleri Worldcoin token’ı almak için satılıyor. Bu durum yine tek bir kişinin farklı irisler ile sistemde kimlik yaratabilmesinin dolayısıyla “hakkından” fazla token alabilmesinin önünü açıyor. Bunun yanı sıra, bu sistemlerin ne kadar etik temellere göre tasarlandığı ve geliştirildiği soru işareti. 

2 - Katılımcı demokrasinin temellerinden olan eşitlik ilkesinin uygulanabilmesi

Mevcut DAO’larda çoğunlukla görülen, daha çok finansal gücü olanın daha fazla token’ının olması ve dolayısıyla karar alma mekanizmalarında ağırlıklı söz sahibi olmasına dayanan yönetişim modelleri, toplumsal ve özlük hakları ile ilgili oluşturulacak DAO’lar adına bir sorunsal. Eşitlik ilkesine aykırı bir durum yaratan bu model, bizi aristokrasi (eskiden, siyasal ve ekonomik gücün ve devlet yönetiminin soylular elinde bulunduğu düzen, yönetim biçimi) ya da oligarşi (siyasal gücün birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu yönetim biçimi) benzeri ideal demokrasiden uzak yönetim biçimlerinin dijital yansıması içerisine sıkıştırabilir.

Bu noktada bir örnek olarak Regen Network modelini değerlendirebiliriz. Regen Network, ekolojik yenileme projelerinden karbon ve biyoçeşitlilik kredileri oluşturma ve bunlara yatırım yapma platformu. Ormanlar, akarsular gibi doğal varlıklar ve tarım arazilerine nasıl değer verecekleri konusunda blokzinciri kullanarak paydaşların anlaşmalarına olanak tanıyor. O alanın sakinleri / yaşayanları, o alanda çalışan proje geliştirenleri ve bilim insanları gibi konu ile ilgili direkt bağı ya da teknik bilgisi olan paydaşları token dağıtımında önceliklendiriyor. Bu yaklaşım, meritokrasi (yönetim gücünün, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakata dayandığı yönetim biçimi) gibi bir yönetim modelinin yerel yönetim DAO’larında da çalışabileceğini düşündürdü. 

3 - Küçük topluluklardan başlayarak deneyler yapılması 

Bir ülkenin DAO olarak nasıl yönetilebileceğini hayal edip tasarlayabilmek için küçük adımlarla başlamak gerekiyor. Toplumsal konu odaklı DAO’ların doğru ve adil şekilde tasarlanabilmesi için hala sosyal deneyler yapılmasına ve sistemi besleyecek bilgi ve içgörüler üretilmesine ihtiyaç var. Ulusal ölçekte düşünmek yerine, belediyeler ile mahalle ölçeğinde yönetim, sivil toplum kuruluşlarının yönetimi, siyasi partilerin yönetimi gibi daha küçük ölçekli yapılarda DAO’laşma süreçleri denenebilir. 

4 - Konu odaklı DAO’ların oluşturulması

Mahalle, sivil toplum kuruluşu ya da siyasi parti yönetiminde DAO’laşmayı düşündüğümüzde herkesin her kararının parçası olması gerekliliği hem verimli hem de etkili sonuçlar almanın önünde engel olabilir. Dolayısıyla alınacak kararın içeriğine göre alt DAO’lar oluşturulabilir. Bu alt DAO’larda konu üzerinde bilgi ve yetkinliği olan uzmanlar ile konunun muhatabı bireylerin temsiliyet verdiği bir grup karar alma süreçlerinde rol alabilir. Alt DAO’ların aynı bir şirketin departmanları gibi birbiriyle nasıl etkileşime geçeceğinin tasarlanması da bütüncül bir sistem yaratmak için önemli.

Tamamlarken

Bizi en temelde “DAO’lar ve blokzincir teknolojisi, yerel ve ulusal ölçekte yönetim yapılanması ve süreçlerine nasıl katkı sağlayabilir?” sorusuna iten, artık bize hizmet etmeyen sistemlere, giderek sıkışan demokrasimize yenilikçi bir göz ile bakabilmekti. İnovasyonun salt ticari amaçlarla teknoloji alanında değil, toplumun kalkınmasında da yeri olduğuna inanıyoruz. 

Bu buluşmadan derlediğimiz içgörüler bize, örneğin bir siyasi partinin ulusal politikalarını belirlerken katılımcı demokrasinin gerekliliklerini yerine getirerek mahalle ölçeğinde hareket edebileceğini ve bu ölçekte DAO’laşmanın mümkün olabileceğini, bunun denenmesi gerektiğini söylüyor. Bu DAO’ların yönetişim modelleri yani her bir bireyin karar alma süreçlerinde nasıl / ne kadar oy hakkının olacağı uzmanlık ya da konunun ne kadar muhatabı olduğuna dair parametreler göz önüne alınarak tasarlanabilir. Son olarak siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, belediyeler gibi yapılarda bu deneylerin yapılabilmesinin tepeden inme değil, tabandan gelen örgütlenme, talep ve takip ile mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Aktif vatandaşlık bunu gerektiriyor. 

——

PS: Bu içgörü yazısını oluşturmamızı sağlayan tüm d:pact katılımcılarımıza teşekkür ederiz. Ayrıca DAO’lara dair daha kapsamlı bilgi almak için DAO I Ne, Neden, Nasıl? yazımıza, buluşmada tam değinemediğimiz alternatif yönetişim biçimlerine dair bilgi almak için ise DAO I Yönetişim modelleri - 1 ve DAO I Yönetişim modelleri - 2 yazılarımıza bakabilirsiniz.

Next
Next

#2 Web3 ve Medya